Şehrin bize sunduğu sürprizlerden biri “Yanköşe”. Denize bakan (ama denizi göremediğimiz) genelde korna sesleri arasında sıkıştığımız ya da tramvayda yer bulmaya çalıştığımız anlarda gözümüze takılan ve anımızı değiştiren bir alan Yanköşe. Kamusal bir sanat duvarı ve hemen her duvar gibi anlatacak çok hikâyesi var. Onun farkı, sessiz kalmaması.
2017 yılında hayata geçen güncel sanat projesi Yanköşe kentin ana arterlerinden biri sayılabilecek Fındıklı’da ağırladığı sanatçılar, bu sanatçıların proje kapsamında odaklandığı çeşitli kültürel ve sosyal meseleler ve bu meselelerin temsili niteliğindeki etkileyici yerleştirmeler üzerinden sürpriz karşılaşmalar yaratan, etkileyici kamusal alan projelerinden biri.
Kahve Dünyası’nın güncel sanat projesi Yanköşe, on birinci çalışmasında Alper Aydın’ın Jeo Atlas projesini ağırlıyor. Jeo-Atlas “insanlığın doğaya yönelik plansız ve kontrolsüz müdahaleleri üzerinden, kentsel dönüşüme ve doğanın tahribatı”na odaklanıyor. Farklı coğrafyalarda ve arazi koşullarında bu tahribatı sorgulayan işler üreten Aydın ile işleri ve bu işlerin temsili üzerine konuştuk.
"Jeo Atlas" bize ne anlatıyor?
“Jeo Atlas, yeryüzünü tanımlamakta kullanılan iki ayrı terimin birleştirilmesinden oluşuyor; Jeoloji ve Atlas. Ama bu iki terimi yapılan çalışmada birleştiren bir unsur söz konusu, o da bildiğimiz, saf, bozulmamış yeryüzünü tanımlamak yerine insanın müdahale ettiği yeryüzünü adlandırmak.
.jpg)
Çok çeşitli fiziksel koşullarda ve arazide farklı ölçeklerde işler üreten birisi olarak "Jeo Atlas"ın yer aldığı Fındıklı'daki yüzeyde nasıl çalıştın? İşin üretim ve uygulama detaylarından bahseder misin?
Genellikle çalışma alanım kamusal alan olduğu için, Yanköşe’nin ilk projesinden bugüne yapılan bütün projeleri takip ediyordum. Hatta 2018 yılında teklif getirilen birkaç sanatçıdan biriydim ama bu duvara o zaman diliminde uygun olacak projeyi çıkaramamıştım. Aradan geçen yıllar içinde zihnimde zaten mekânı çok iyi çözümlemiştim. Projenin koordinatörlüğünü üstlenen Tuna (Ortaylı) teklifi getirince hemen kabul ettim, çünkü ne yapacağımı o an biliyordum. 2017 yılında “İyi Bir Komşu” temalı İstanbul Bienali’nde, Fındıklı’daki alanın 150-200 metre ilerisinde yer alan İstanbul Modern’in içine gerçek bir dozer sokmak istemiştim ancak koşullar uygun olmadığı için yapamamıştık ve dozerin yalnızca kovası ile yetinmiştik. O iş zihnimde hep dönüp dolaştı bu geçen 8 yılda ve başka bir versiyon olarak yeryüzünün her yerine dozerler yayılmış ve bağımsız bir biçimde hareket eder biçimde bir enstalasyon olarak Yanköşe’de ortaya çıktı.
Senin de dikkat çektiğin "insanın doğada yarattığı tahribat" meselesi bugünün ve geleceğin en kritik gündemlerinden biri ya da öyle olmalı. Hepimiz bu meseleyle her yüz yüze kalışımızda bireysel, toplumsal, küresel bir sorgulamanın ve hatta hesaplaşmanın içine giriyoruz, girmeliyiz... Bu meseleyle karşılaşmanın bu kadar estetik ve "güzel" bir eser üzerinden olmasını nasıl yorumluyorsun?
Şuna şüphe yok ki sanat bir dil. Ben de bu dili kullanırken anlattığım konu ne kadar kavramsal olursa olsun estetik bir bakış açısı ile ele almaya çalışıyorum. Bu durum tıpkı çok derin bir duyguyu uzun uzun metinlerle ifade etmek yerine bir şiir ile ifade etmek gibi. Kaotik bir konuyu nesneleri bir araya getirerek, isimsiz ve metinsiz bir şekilde o eserin önünden geçenlere anlatabilir miyiz? Çok uzun zamandır bu konu üzerine düşünüyor ve çalışıyorum… O yüzden çalışmalarımda görsel estetik bu kadar ön planda oluyor.

Kamusal alanda, farklı coğrafyalarda yer alan çeşitli formlardaki yaratıcı üretimlerle karşılaşmanın hem sanatçılar hem izleyiciler / katılımcılar için önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun yarattığı fırsatlarla ya da olası etkileriyle ilgili sen ne düşünüyorsun?
Genel olarak her zaman izleyiciye özlem duyan bir sanatçı olduğumu ifade etmek isterim. Gerçekleştirdiğim çoğu çalışma her ne kadar açık alanda olsa da o açık alanın neresi olduğu çok önemli. Bazen orası bir sahil köyü bazen de kimsenin gelip geçmediği bir dere kenarı ya da bir tepenin etekleri olabiliyor. Bu doğrultuda eğer profesyonel bir program yoksa, yapılan çalışmayı sadece oradan gelip geçen kişiler, hayvanlar ve orada var olan bitkiler görüyor. Bu noktada fotoğraf ve video çok önemli bir pratik olarak karşımızı çıkıyor. O çalışmanın orada olduğunu ya da bir zamanlar var olduğunu ancak fotoğraflar ve videolar aracılığıyla bilebiliyoruz. Bu açık alanda iş yapmanın bir yüzü, bir diğer yüzü ise şehrin içerisindeki bir kamusal alanda bir uygulama yapmak. Bu durum aslında sanatçıyı şehrin içerisinde eylemlerini ortaya koyan diğer donelerden birine dönüştürüyor. Ülkece maalesef, kötü mimarlığa, şehirleşmeye ve kent mobilyalarına maruz kaldık. Kamusal alanda sanatta da bir maruz bırakma durumu oluyor. Bu bağlamda önünden binlerce insanın gelip geçtiği bir çalışmanın olasılıkları çok artıyor. Bilinçli ya da bilinçsiz biçimde dikkat çekiyor. Bir galeriye ya da müzeye gitmeyen insan için bir karşılaşma oluyor ve bir bakış açısı inşa edebiliyor insanda.

Daha geniş bir perspektiften sanatsal pratiğine bakarak, coğrafya, toprak, doğa ve eserlerin arasındaki ilişkiyi, bağlamı nasıl tanımlarsın?
Bir alanda çalışma yapacak olduğumda o alana zihnimdeki bir imge ile gitmem. Alanın, duygusal ve sezgisel olarak beni yönlendirmesine izin veririm, yani o alan karşılıklı olarak bir enerji alıp verme durumuna dönüşür. Ama bu durum öncelikle, o coğrafyayla empati kurabilmemle, duyumsamamla başlar. Sosyolojik ve jeolojik olarak, o alanı araştırırım. Hatta bazen amatör bir arkeolog gibi davranırım. Bütün bu sürecin sonunda ortaya çoğu zaman benden bile bağımsız olan, arazinin istediği o iş çıkar ortaya… Bu doğrultuda kendimi bir aracı gibi görüyorum, dili ve elleri olmayan yeryüzünün istediği şeyi kendisine bir sanat eseri olarak yapıp ona armağan etmeye çalışıyorum.
Odaklandığın meseleler ve kendi işlerin üzerinden, geleceğe dair umutlu bir yerde mi duruyorsun yoksa yıllar içinde yaklaşımın değişti mi?
Odaklandığım konu bağlamında önceden umutlu idim. Ama yıllar içinde tahribatın giderek büyüdüğünü ve artık dünyanın her yerinde olduğunu fark ettim ve bu nedenle artık nötr bakıyorum bu duruma. Sanatçının bir noktada ayna olduğuna inanıyorum ve kendi çabalarım ile ne kadar insanı etkileyebilirsem kârdır diyorum. Bu çabayı vazgeçmeden, özveriyle oluşturabilmek güçlü ve umutlu bir zihne sahip olmayı gerektiriyor.
Masanda seni heyecanlandıran yeni şeyler var mı?
Bu aralar koşullarımı iyileştirmeye odaklandım. Yeni bir heykel ve resim atölyesi inşa ettiriyorum. Bu süreç bittiğinde hızlıca uzun zamandır karnımda olan ve artık doğurmanın zamanı geldiği projeleri tek tek hayata geçirmek için sabırsızlanıyorum.
