Published in  
Röportajlar
 on  
January 1, 2025

"Bir kadının hayatına yaptıklarını düzeltemezsin"

“Bu dünyada kadın olmanın gereği, var olmak istiyorsan yanman gerek. Yanarken peşinden gelenlerin yolunu aydınlatman, kendini feda etmen gerek.”
Kategori
Röportajlar
Tarih
1/1/25

"Bir kadının hayatına yaptıklarını düzeltemezsin"

“Bu dünyada kadın olmanın gereği, var olmak istiyorsan yanman gerek. Yanarken peşinden gelenlerin yolunu aydınlatman, kendini feda etmen gerek.”

Kategori
Röportajlar
Tarih
1/1/25

"Bir kadının hayatına yaptıklarını düzeltemezsin"

“Bu dünyada kadın olmanın gereği, var olmak istiyorsan yanman gerek. Yanarken peşinden gelenlerin yolunu aydınlatman, kendini feda etmen gerek.”

Afife oyununu, prömiyerde izleme şansı olan şanslı kişilerden biriydim ve etkisinden çıkmam çok uzun zaman aldı. İyi bir tiyatro oyunu böyle bir şeydir, sinemadan çok daha başka bir dünyaya götürür. Dahil olduğun, içinde olduğun, oyuncunun o anki haline birebir eşlik ettiğin bir “oyun”dur tiyatro. İyi bir oyun için muhakkak olağanüstü detaylı bir sahne, kalabalık bir kadroya da gerek yoktur. Ama varsa ve abartıya ya da basitliğe kaçmadan yapıldıysa işte o zaman unutulmaz olur. Afife gibi. Afife’nin sırrı hem hikâyesinde, hem de o hikâyenin daha önceki işleri de muazzam olan Selin Cankı Ceylan tarafından anlatımında. Tuluğ Tırpan imzalı müziklerin kusursuzluğunda, Cem Yılmazer’in ışıklarında, Gamze Kuş’un yaptığı sahne ve kostüm tasarımında, Özge Güven’in görsel iletişim tasarımında, diyalektlerinden hareket tasarımına her detayın arkasındaki tüm isimlerin emeğinde ve elbette Serdar Biliş’in rejisinde.

Demet Evgar

Oyun bildiğiniz gibi, gerçek bir yaşam hikâyesine dayanıyor. Afife Jale’nin tiyatro aşkı için vazgeçtikleri ve yaşadıkları hakkında ve 1920’lerde geçiyor. Gerçek yaşamda da olduğu gibi, Darülbedayi tarafından sahnelenen Hüseyin Suat'ın Yamalar adlı oyunundaki Emel rolünü oynayan Eliza Binemeciyan acilen yurt dışına çıkmak zorunda kalır ve rolü Afife’den daha iyi oynayacak biri yoktur. Ancak o dönemde Müslüman kadınların tiyatrocu olmayı bırak, oyunları erkeklerle karışık alanda izlemeleri dahi yasaktır. Kimliğini gizlemek için adını “Afife Jale” olarak değiştirse de polis peşine düşer, babası oyuncu olmasını kabul etmez ve evsiz kalır… Tüm bu yaşadığı stres, o zaman ne olduğu bilinmeyen korkunç migren ağrılarına sebep olur ve doktorun o zaman için belki doğru görülen morfin tedavisi sonucu morfin bağımlısı olur. Hayatını akıl hastanesinde, bağımlılık tedavisi gören kişiler arasında kaybeder. Belki de oyundaki uyarlamada tek “keşke farklı olsaydı” dediğim yer de bu morfin hikayesi aslında… Çünkü gerçek yaşam hikayesini bilmeyenleri yanıltma riski var. Ama günün sonunda bu sadece “Afife’nin hayatından esinlenen bir oyun” ve ben sadece kadınları, kadınlara öncü olan bu muhteşem kadını, gereksiz yargılardan koruma güdüsü ile hareket ediyorum…

Oyunu dikkatli izlerseniz aslında sadece Afife’nin hikâyesi olmadığını da göreceksiniz. Türkiye’nin dünü ve bugünü var sahnede. Kültürel çeşitliliği, dil zenginliği, edebi zenginliği var. Tüm kültürleri ve gerçekten var olan tüm kimlikleri, tüm aşkları, hayatları, evlerin içindeki konuşulmayanları anlık sahnelerle anlatan bir oyun Afife. Beni en çok da buradan yakaladığını itiraf etmem gerekli.

Yazının başından beri fark ettiyseniz hiç bahsetmediğim bir nokta var: Oyuncular ve oyunculukları. Çünkü kelimelerin kifayetsiz kaldığı yer bu nokta. Tilbe Saran’ı saatlerce alkışlamak istediğimden mi bahsedeyim yoksa kısacık rolü ile sahneyi ve seyirciyi ele geçiren Atılgan Gümüş’ü daha önce tanımadığıma nasıl hayıflandığımı mı anlatayım? Demet Evgar’ın alacağı ödüllerin her birinin yetersiz kalacağını da söyleyebilir ve oyundaki tüm oyuncuların ayrı bir ödül hak ettiğinden bahsedebilirim…

Bunun yerine, oyunda birbirinin zıttı karakterleri -Afife’nin hayatını kökünden etkileyen karakterleri- canlandıran Necip Memili ve oyuna çok sakin bir yerden dahil olup 3 farklı karakterle bizi şaşırtarak hikâyenin akışını değiştiren Bora Akkaş ile konuşmak istedim. Bir kadının hayatını etkileyen erkeklerle yani. Bunun ne kadar doğru bir seçim olduğunu sohbeti okuyunca anlayacaksınız.

 

Afife ekibi

Ben hâlâ oyunun etkisindeyim… Böyle bir işe başlarken nasıl bir hazırlık süreci yaşadınız?

Necip Memili: Gerçek bir kumpanya gibiydik. Bir araya gelip çok fazla vakit geçirdik, çalıştık. Ekipten hep kumpanya gibi bahsediyoruz çünkü yan yana geldiğimizde işin çok uyumlu bir DNA’sı olduğunu görüyoruz. Prova süreci de öyleydi. Tiyatroda ilk kez bu kadar kalabalık ve büyük bir prodüksiyonun içinde yer alıyorum, daha önce katıldığım hiçbir prova sürecime benzemiyordu. Oyunu sahnelemek, bireysellikten çok birlikte yaratmakla ilgili bir şeye dönüştü.

Bora Akkaş: Bayağı kalabalığız. 20-25 kişi. Birbirini tanıyanlar, tanımayanlar. Klişe olsa da o “aile gibi olduk” tabirini kullanmak doğru herhalde burada.

N.M.: Gerçekten Bora’nın dediği gibi, aile olduk. Herkes birbirini görmek istiyor. O gün hiçbir şey yapmasak da egzersiz yapmak bile keyifli geliyordu. Çok hızlı bir süreç geçirdik.

Ne kadar sürdü provalar?

B.A.: 40 gün falan ama hızlı geçti.

N.M.: 40 keyifli gün. Böyle bir prodüksiyon için 40 gün çok hızlı. Prömiyer günü bize “Siz bunu daha önce oynadınız mı” diye soruldu. Prömiyer gibi değil de sanki uzun süredir oynuyormuşuz gibi bir uyum vardı. Biz de çok mutlu olduk. Dedik ki oyunu oynamadan önce kumpanya olursak bu iş olur. Biz olmuşuz. Zaten oyunda da görülüyor bu. Keşke prova sürecine seyirci alsak demiştim ben, seyirciyle prova yapsak. Çünkü öyleydi provalar gerçekten.

B.A.: Seyirlikti çünkü.

İzlemek isterdim!

N.M.: Bora'nın kızı, benim kızım, Demet'in kızı sürekli sahnedeydi. Serdar'ın oğlu, bizim Işık kreatörümüz Cem Yılmazer’in oğlu… Bayağı piknik yeri gibiydik.

Şahane bir belgesel çıkarmış o süreçten! Kaydedilmedi mi?

N.M.: Tabii her şey çekildi.

B.A.: Çekilmez olur mu?

N.M.: Bir belgesel gelecek büyük ihtimalle. Onu da Demet'in kardeşi çekti.

B.A.: Yiğit Evgar çekti.

N.M.: Çok güzel anılar var orada. Biz de merakla bekliyoruz.

B.A.: Çok fazla çektiği için büyük ihtimalle montajı oldukça uzun sürecek.

Necip Memili ve Demet Evgar

Birden fazla karakteri canlandırıyorsunuz. Özellikle Necip Bey, sizin canlandırdıklarınız birbiriyle tamamen zıt karakter. Bu karakter geçişlerini yaparken uyguladığınız taktikler neler oldu? Zorlandınız mı?

N.M.: Bu bir oyuncunun anlatabileceği bir şey değil. Bu bir delilik hali. Ama burada hem arkadaşlarımın hem Serdar Hocanın çok katkısı oldu.Bir karakterden öbürüne sadece iki replik sonra değişerek girdiğim anlarda çok zorlandığımı söyledim ama onun gördüğü, anlattığı, verdiği briefler doğru uygulanınca karakterleri birbirinden ayırmak zor olmuyordu. Bir de karakterlerin belirgin özellikleri olduğu için daha rahattı. Bir tanesi Ermeni bir tiyatro patronu, bir tanesi çok baskıcı bir komiser, bir tanesi çok dediğim dedik bir baba. Diğer ikisi zaten oyun karakterleri William Shakespeare’in.

B.A.: Dede var bir de senin.

N.M.: Evet, bir de çok naif bir dede var. Eğlenceli hallerini bulduktan sonra hiç zor olmadı benim için. Genelde öyle yapıyorum. Hüzünlü bir karakter bile olsa eğlenceli yanını bulmaya çalışıyorum. Bu pek kelimelerle anlatabileceğim bir şey değil.

B.A.: Metinsel tasarımın etkisi de var bu arada. Gerçekten iyi yazılmış bir oyun olduğu için oynadığı her karaktere de seni alıştırıyor. Bu arada Necip Abi hakkında burada yüzüne de söyleyeyim, ben çok kez izledim onu ve iyi bir oyuncu olduğunu hep söylerdim ama bu oyunda çok daha farklı hissediyorum ona karşı. Müthiş bir adam.

Bora Bey, siz de iki karakter canlandırıyorsunuz değil mi?

B.A.: Aslında üç karakter ama biri “oyuncunun oynadığı” Dük karakterini Afife ile birlikte canlandırıyorum. Onun dışındaki iki karakterden birinin Ermeni olması beni teknik olarak rahat ettiriyor. Aksan çok yardımcı oluyor. Öbür taraftaysa Afife’ye aşık bir göçmen var. Bulması çok daha kolay bir rol olmuştu o.

Bora Akkaş
Atılgan Gümüş

İzleyici olarak baktığımda ne yalan söyleyeyim, hepinizi ayrı ayrı birçok yerde izledim ama en çok burada alkışladım...

N.M.: Başka oluyor değil mi tiyatro? Televizyonda ya da sinemada izlediğiniz insan, bir de iyi bir iş çıkartıyorsa ya da çıkan işin içinde iyi şeyler yapıyorsa o zaman tadından yenmiyor. Canlı bir performans seyretmek çok keyifli bir şey.

B.A.: Canlı performans aynen! Sanatın her dalında tam olarak öyle olmuyor. Resimde falan öyle değil ama müzikte de oyunculukta da gerçekten başka canlı izlemek...

N.M.: Bir sürü canlı ile beraber canlı performans yapmak... İzleyen için olduğu kadar oynayan için de başka. Biz her oyunun öncesi çok keyifle çıkıyoruz oraya. Heyecanlı. İzleyici için neyse bizim için de o oluyor her seferinde.

B.A.: Bir de ne kadar prova yapmış olursan ol, ne kadar uzun süre prova yaparsan yap, yapacağın şey ne kadar belli olursa olsun, her oyun birbirinden farklı. Canlı performans böyle bir şey var. Sadece o gün bilet alıp gelen seyirciyle bizim aramızda bir şey.

Siz peki izleyici olsanız hangi karakter daha ya da hangi oyuncuyu daha çok alkışlardınız bu oyunda?

N.M.: Kimi alkışlardım daha çok, kimi alkışlardım… Hepsinin ayrı bir alkışa değer. Hani birini birinden ayırırsak büyü bozulur. Bora da bana katılır…

B.A.: Evet sıralayamam bile. Tabii ki Demet, Necip abi. Ben genç ekipteki herkesi alkışlamayı çok isterim.

N.M.: Tabii ki. Bora da bana katılacaktır, alkış mevzusu falan değil ama bir virgül daha öne koyacaksam Atılgan'ı koyarım. Virgin'i oynuyor Atılgan oyunda. Biz provaları bitirdik, 8 gün sonra oyun çıkacak, o sırada dahil oldu. Her şeyi hazırladı.

B.A.: Cebinde inanılmaz bir yetenekle geldi, ilk şarkı söylediğinde hepimiz böyle kaldık! “N’oluyor lan” dedik.

N.M.: Bir de halihazırda oturmuş, kendi içinde şakalar yapan, eğlenen bir ekibin içine zaten en baştan beri oradaymış gibi dahil oldu.

B.A.: Ve zor bir şey yapıyor. Gelen arkadaşlarımdan da "ben en çok Maxim sahnesini beğendim” diyenler çok oldu. O kadar da etkili bir oyuncu oyunda.

Tilbe Saran

Atılgan ayrı. Tilbe Saran’ı herkesten ayrı alkışlamak istedim ben…

N.M.: Sen hayranısın onun!

Büyük hayranıyım ama bu oyunda apayrı hayran kaldım…

B.A.:  Ben Tilbe ablayı provada ilk gördüğümde gittim ellerimi tuttum ve dedim ki “Seninle aynı oyunda oynayacağım için çok heyecanlıyım”.

N.M.: Kumpanyanın en güzel tarafı o. Hem çok kıymetli isimler var, sohbet edip sahneye, hayata dair bir şeyler öğrenebileceğimiz, hem de bir şeyler öğretebileceğiniz, beraber öğrenebileceğiniz bir yaş skalası var. Bu durum çok keyifli hale getiriyor. Biraz önce geyiğini yapıyorduk, ben sabah erken geliyorum buraya, “Ne işim var, deli miyim?” diye ama burayı bir koklayayım, ortalığa bakayım istiyorum. Burada olmak keyifli.

B.A.: Ben de evden böyle çıkıyorum: “Necip Abi gitmiş, ben de gidiyorum. Kulisteymiş şu an”.

N.M.: “Hadi gelin, neredesiniz, yeter artık” yazıyoruz birbirimize.

Afife'nin, bu oyunun önemi konuşulurken, kadın hakları temsili açısından ele alınıyor hep ama ben bu oyun özelinde sadece kadın hakları farkındalığı yaratıyor şeklinde görmüyorum. Gerçek bir çeşitlilik, kapsayıcılık sunuyor ve Türkiye'nin çok sesli, çok renkli kültürünü çok güzel bir şekilde yansıtıyor. Siz bu konuda özellikle oyunu oynamaya başladığınızdan itibaren neler hissettiniz? Neler öğrendiniz?

B.A.: Yorumlamak gerekirse… Abi kusura bakma ben başladım ama…

N.M.: Estağfurullah.

B.A.: Sadece kadın hakları gibi bir şey söyleyemeyiz. Toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili aslında genel olarak konuşulacak bir şey var. Bence burada beni oyuncu olarak en çok etkileyen ve açıkçası en üzen şey şu; 100 sene öncenin oyununu yapıyoruz ve kadınlar için çok fazla şey değişmiş gibi hissetmiyorum. O yüzden bu oyun bu kadar etkileyici bence. Çok çok büyük bir fark yok. Teknoloji değişmiş olabilir ama insanların mental olarak düşündükleri şeyler, adına bakış açıları değişmemiş. Hâlâ birçok kadın oyuncu için “erkek olsaydı kariyeri belki çok daha farklı giderdi” diyebileceğimiz bir yerde duruyoruz. Bugünkü meslektaş arkadaşlarımız için bile. O yüzden de oyunun bugün, bu şekilde yapılıyor olmasındaki etkileyici şey bu bence.

N.M.: Sanırım izledikten sonra birçok kadın hayatlarında/çevrelerinde kendilerine baskıcı güç uygulamaya çalışan veya uygulayan birçok erkek olduğunu bir kez daha fark edecek. Keşke fark edeceği bir durum olmasa ama maalesef böyle erkekler hala var. Kadının sadece zaten hakkı olan eşitliğe ihtiyacı var, zaten hakkı olan özgürlüğe ihtiyacı var. Destek olmuyorsanız, en azından köstek olmayın. Böyle hassas bir konusu olan bir projede yer almak, bir kişiye bile bir farkındalık sağlayabilmek çok kıymetli, kendimi bu projede yer aldığım için çok şanslı hissediyorum. Afife birinden etkilenip bir şey yapmamış. Bir şey yapmış ve etkilenilmiş Afife’den. Onun demesiyle bunun demesiyle değil; ben yapıyorum kardeşim diyor ve isterse yapıyor. Bu herkes için geçerli olabilecek bir bakış açışı veya duruş olmayabilir, olmak zorunda da değil. En azından lütfen rahat bırakın kadınları, herkes bireysel olarak kendi gelişimine öncelik verse hayat daha kolay ve yaşanır olacak belki de.

B.A.: Oyun bitince bence en çok ihtiyaç bu ihtiyaç hissediliyor. İnsanların birbirlerine o-şu-bu diye değil de birer birey olarak bakması gerekliliği… Eşitlik öyle bir şey zaten.

Bora Akkaş ve Demet Evgar

İkiniz de kız babasısınız. Kızlarınız olduktan sonra bu konuya bakışınız değişti mi, hassasiyetiniz arttı mı?

N.M.: Öyle bakmıyorduk ki bizi değiştirsin…

Elbette ama daha da bilinçlendim, daha korumacı oldum gibisinden…

N.M.: Şöyle bir şey söyleyeyim kendi adıma. Kadının olduğu yere destur gelir. Ama kadın getirmez onu. Erkek onu algılar ve anlar, getirir. “Bir kız babası olduktan sonra hayatımda çok şey değişti” diye cümlem de vardır, kızım olduktan sonra sadece biraz daha hassaslaştım.

B.A.: En samimi hissimi söyleyeyim mi? Kız babası olduktan sonra hissettiğim şey şu oldu; korkularım arttı. Karşısına kimin çıkacağını bilmiyorum. Bugün ülkenin durumu da belli. Burada ne yaşandığı belli. Ve bu hikâyeleri her duyduğumda, kadınların başına gelen şeyleri okuduğumda, izlediğimde, Twitter'da karşıma çıktığında… Empati kurma yeteneğim zaten oyuncu olduğumdan fazlaydı, bir kız babası olduktan sonra çok daha fazla empati kurmaya başladım bununla. Ve bu beni korkutuyor. Herkesin acısını paylaşıyorum. Aynı şeyleri hissediyorum. Sürekli bunu düşünüyorsun ister istemez.

N.M.: Ben mesela Tanrı'ya şunu diyorum, “karşına iyi insanlar çıkarsın”. Aynı zamanda da iyi olmayan insanla da mücadele etmesini sağlayacak gücü olsun diliyorum. Hayatımıza sunulan teknoloji ile birlikte bilgiye çok hızlı bir şekilde erişebiliyoruz, hayata dair doğru veya yanlış artık her şeyi öğreniyorsunuz. Bu da tabii Bora'nın dediği gibi korkutuyor insanı.

Bu konuları konuşurken artık hepimiz biraz tereddüt ediyoruz sanki, söyleyeceğimiz yapacağımız her şey farklı anlamlara da çekilebiliyor…

N.M.: Yani konuştuğun şeyleri belki düzeltebilirsin de bir kadının hayatına yaptıklarını düzeltemezsin işte. Afife’nin hayatı da öyle. Mezarı bile biz provalara başladığımız zamanlarda bulundu. Yani üzerine konuşulacak o kadar şey var ki…

Bir kadının, bir insanın çok da mutlu geçmemiş hayatını onurlandırmak da önemli, siz bunu yapıyorsunuz. Haldun Dormen sayesinde biraz da… Afife’nin hayat hikâyesini gün yüzüne çıkartan o olmuş. Prömiyerde de vardı. Provaları da izlemiş miydi?

N.M.: Eveet, sandalye uzattım, nasıl buldunuz diye sordum.

Arkamda oturuyordu ben de “İyi ki varsınız” dedim oyun bitince, uzanıp elimi tuttu. Çok mutlu oldum. Ne düşünüyor, nasıl bulmuş oyunu?

N.M.: Çok konuşamadım çünkü başı çok kalabalıktı ama Demet’le konuştular. Şimdi Demet'e bağlanıyoruz!

B.A.: Ben de “aferin” dediğini duydum. Onu aldım, böyle ondan “aferin” alınca böyle eridim resmen.

N.M.:  Kendisinin çok emeği var, Afife'nin hayatını, Afife'nin oyunlarını yazarak çok zaman geçirmiş.

B.A.:  Afife’nin ismine verilen ödüllerin yaratıcısı biliyorsunuz aynı zamanda. Serdar Hoca ile oyun biz provasına başlarken gidip onu ziyaret edip oyunla ilgili konuştular. Afife hakkında yaptığı araştırmalar ve onun bize taşıdığı bir sürü bilgi var.

Demet Evgar

Sohbetin başından beri kadın hakları, eşitlik temalı konuşuyoruz. Bunlar bir noktada reklam malzemesine de dönüşüyor. Ya da tam tersi, sizin gibi göz önünde olan isimlerin bu konularda sürekli mücadele etmesi isteniyor. Siz bu durumlar hangi mücadelede yer alacağınızı nasıl seçiyorsunuz ya da sizce bir sanatçının sürekli sosyal mesajlar vermesi gerekli mi?

N.M.: Ben kendi fikrime, zikrime, dimağıma uygun olan şeylere hiç sorgusuz sualsiz bir şekilde dahil oluyorum. Birilerinin benimle ilgili ne düşündüğünü düşünerek yaşamıyorum yani. O zaman yaşayamazsınız bence. Hayat benim sorumluluğumda ve bana ait akarken, inandığım şeyleri yaparken birilerinin de faydasına olacak şekilde yaşıyorum.

-   O sırada kapı açılıyor ve oyunun müziklerinin yaratıcısı Tuluğ Tırpan’ı muzip muzip gülerken görüyoruz. “Gel abi” diye atlıyor Necip Memili. “Neler oluyor” diye soruyor Tuluğ Tırpan. Röportaj cevabını alıp benimle selamlaşınca tam çıkacakken Bora’ya dönüp “Oğlum çocuk videoların ne komik” diyor. Şakalaşıp gülüşüyorlar. Kumpanya hissiyatının ne olduğu hemen anlaşılıyor-

N.M.: Evet az önce Tuluğ Tırpan geldi. Göremediniz değil mi?

B.A.: Bu durumla ilgili ben de tam olarak Necip abinin anlattığı gibi davranıyorum. Bir yandan da toplumun kendi hissettiği şeyi sanatçılardan, ünlü insanlardan duyma isteğini anlıyorum. Bu bana çok vahşice gelmiyor. Yani sonuçta bir olay oluyor ve insanlar bunun haberini alıyorlar. Sonra da normal hayatlarına devam ederken bizleri gördükleri zaman kendi hissettikleri duyguları bizim ağzımızdan duymak istiyorlar. Bunda çok anormal bir şey yok. Evet, bizim için zorlayıcı olabilir ama bunu bekleyen insanların da hassasiyetini anlıyorum. Kimsenin sorumluluğu değil ama beklentiyi anlıyorum.

-   Kapı yeniden açılıyor ve kıpır kıpır bir Demet Evgar duruyor karşımızda.

N.M.: İşte şimdi de Demet Evgar geldi. Gel bakayım, ceketin çok güzel olmuş.

-   Demet Evgar ceketini gösterip gülüyor ve görüşürüz diyerek çıkıyor.

Necip Memili yine kayıttaki telefona uzanıyor: 

N.M.: Evet az önce Demet Evgar geldi. Göremediniz değil mi? 

-   Biz röportajı bitirirken Bora ve Necip kendi aralarında Bora’nın Londra’daki stand up gösterisini, eşlerinin Londra’da Melike Şahin konserine gideceğini, Bora’nın Adana’da devam eden Magarsus dizi çekimlerini konuşuyorlar. Yine kapı açılıyor, bu kez oyunculardan Ekremcan Arslandağ “Merhaba” diyor ve çıkıyor.

N.M.: Evet şimdi de Eko geldi.Tabi siz göremediniz. Göremediniz Ekrem geldi.

Bu röportajı okurken göremediğiniz tüm isimleri ve daha fazlasını görmek, uzun zamandır izlediğiniz en etkileyici işlerden birini izlemek için iyisi mi siz Afife’yi görün. Afife’nin sezondaki yeni oyunları ve biletleri hakkında bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.