Published in  
Meseleler
 on  
May 7, 2025

Bu ülkede artık gülümsemek en güçlü direniş

Yas çok başına buyruk bir duygu. Pat diye vuruyor, hiç beklemediğin bir anda. İçindeki tüm duyguları domino taşı gibi deviriyor. Hafızanda ne kadar yas varsa, kalbinde ne kadar korku varsa hepsini su yüzüne çıkarıyor. Kalbin turnusol kâğıdı gibi bir şey yas. Karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor insanın. İnsanın donuk bakışlarını, öfkesini, sitemlerini şahlandırıyor. Sonra da çaresizliğini, tek başınalığını, evrenin içindeki küçüklüğünü karşına koyuyor. ‘Al şimdi bu gerçeklerle ne yapabiliyorsan yap. Yeni bir sen inşa et’ diyor. İzlediğin filmler, dinlediğin şarkılar, okuduğun kitaplardaki yasın hiçbiri seninkini tutmuyor. Kardeşinin, en yakının yası bile seninkiyle empati kuramıyor. Dedim ya, en başına buyruk duygu yas. Tüm duyguları parmağında oynatıp vücudunun içinde at koşturuyor.
Kategori
Meseleler
Tarih
7/5/25

Bu ülkede artık gülümsemek en güçlü direniş

Yas çok başına buyruk bir duygu. Pat diye vuruyor, hiç beklemediğin bir anda. İçindeki tüm duyguları domino taşı gibi deviriyor. Hafızanda ne kadar yas varsa, kalbinde ne kadar korku varsa hepsini su yüzüne çıkarıyor. Kalbin turnusol kâğıdı gibi bir şey yas. Karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor insanın. İnsanın donuk bakışlarını, öfkesini, sitemlerini şahlandırıyor. Sonra da çaresizliğini, tek başınalığını, evrenin içindeki küçüklüğünü karşına koyuyor. ‘Al şimdi bu gerçeklerle ne yapabiliyorsan yap. Yeni bir sen inşa et’ diyor. İzlediğin filmler, dinlediğin şarkılar, okuduğun kitaplardaki yasın hiçbiri seninkini tutmuyor. Kardeşinin, en yakının yası bile seninkiyle empati kuramıyor. Dedim ya, en başına buyruk duygu yas. Tüm duyguları parmağında oynatıp vücudunun içinde at koşturuyor.

Kategori
Meseleler
Tarih
7/5/25

Bu ülkede artık gülümsemek en güçlü direniş

Yas çok başına buyruk bir duygu. Pat diye vuruyor, hiç beklemediğin bir anda. İçindeki tüm duyguları domino taşı gibi deviriyor. Hafızanda ne kadar yas varsa, kalbinde ne kadar korku varsa hepsini su yüzüne çıkarıyor. Kalbin turnusol kâğıdı gibi bir şey yas. Karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor insanın. İnsanın donuk bakışlarını, öfkesini, sitemlerini şahlandırıyor. Sonra da çaresizliğini, tek başınalığını, evrenin içindeki küçüklüğünü karşına koyuyor. ‘Al şimdi bu gerçeklerle ne yapabiliyorsan yap. Yeni bir sen inşa et’ diyor. İzlediğin filmler, dinlediğin şarkılar, okuduğun kitaplardaki yasın hiçbiri seninkini tutmuyor. Kardeşinin, en yakının yası bile seninkiyle empati kuramıyor. Dedim ya, en başına buyruk duygu yas. Tüm duyguları parmağında oynatıp vücudunun içinde at koşturuyor.

Öyle bir yas tsunamisi vurdu ki yüzüme, T24’ten gelen “Sırrı Süreyya hayatını kaybetti” haberini okuyunca…Bunca yaşanmışlığımla, bunca yas yaşamışlığımla bile dik duramadım. Kızını düşündüm ilk. Sarılabilmek istedim – sarılsam ne faydası olacak? Öyle bir öfke şahlandı ki aniden içimde… 19 Mart’tan beri pamuklara sarıp sakinleştirdiğim öfkem şahlandı; şarkılar söyleyip, çiçekleri koklayıp, bulutlara bakıp, yürüyüp, okuyup-yazıp, gençlere hayran kalıp yeşerttiğim umutlarım, gücüm, o öfke-yas-tsunamisi altında kaldı.Burası Türkiye. Öfkeli ve nefret dolu suretlerin, ağzından sadece zehir dökülenlerin uzun uzun yaşadığı, ağaçların kesildiği, hayvanların öldürüldüğü, Burası Türkiye. Öfkeli ve nefret dolu suretlerin, ağzından sadece zehir dökülenlerin uzun uzun yaşadığı, depremzedelerin susturulduğu, ağaçların kesildiği, hayvanların öldürüldüğü, kadın cinayetlerinin, çocuk tecavüzlerinin, şiddetin failleri cezasızlıkla ödüllendirildiği, adaletin sözlükte bir kelime olarak kaldığı, üstüne bir de fotoğraflarda sırıtılan suretlerin ülkesi bu. Güzel insanlar, Sırrı Süreyya Önder gibi tek tek konuşan, gülümseyen, ara bulmaya çalışan, konuşarak, barışarak çözüm üretmeye çalışan, Kaktüs’te kahvesini içerken herkesle şakalaşan, sinemayı, türküleri, kitapları, ağaçları, hayvanları, kızını, en çok da bu ülkeyi seven, insanları ayırmayan, uzlaşıdan yana olan Sırrı Süreyya Önder gibi insanların kalbine kast eden bir ülke bu. Ne uğraştılar adamla yok şöyle oturdu yok böyle oturdu diye… Ne uğraştılar adamla barış istedi diye… Onca sene en ağır işkencelere maruz kalmış kalbini kötü tüm duygulardan korumuş, inadına insan olmuş, siyasete ve Türkiye’ye rağmen güler yüzlü olmuş o adamı, ona en çok ihtiyacımız olan zamanlarda uğurladı bu ülke. Gencecik çocukların yaşadıkları işkenceleri, şiddeti görmeye dayanamadı belki kalbi. Belki vakti gelmişti, takdiri bu kadardı. Belki şimdi bir yerden bize bakıp bir türkü söylüyordur… Bilmiyorum, bilemiyorum ama öfkeden, yastan, adaletsizlikten kalbim ağrırken açıkça görüyorum ki; gülümsemeyi inadına sürdüren o adam, bu ülkenin yüküne yenik düştü.

En fenası bu duygularda da yalnız olmadığımı bilmem. Keşke bu kez yalnız olsam! Bunca insan, milyonlarca insan (15 milyon civarı insan) bu ve benzeri duygular içinde. Kimisi tarlasının yasında, kimisi zeytin ağaçlarının, kimisi çocuklarının, kimisi anne babasının, kimisi geleceğinin yasında; kimisi emekliliğinin, kimisi yaşayamadığı hayatın, kimisi bir zamanlar dünyanın en güzel şehri olan şehrinin, kimisi yanarak ölen torunlarının, kimisi sokağın ortasında öldürülen babasının, kimisi birlikte gaz yediği arkadaşının, kimisi bir zamanlar dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan okulunun, kimisi köpeklerinin, kimisi hukukun, kimisi bombalarla sarsılan sınır komşusunun, kimisi arayamadığımız haklarımızın, kimisi öldürülen kızının, kimisi bir zamanlar en haysiyetli sayılan mesleğinin yasında. Hepimizin bu ülkede kendi payına düşenden daha fazlasını taşıdığı bir yas var. Hep böyleydi ama 2013’ten bu yana katlanarak arttı. Gözümüzün içine baka baka, saçımızdan çekerek, canımızdan can alarak bu ülkeyi betonlaştırdılar; betondan, neşesiz bir surete çevirdiler.

Yas hiç bitmez derler. Yas hep oradadır, sen onunla yaşamaya alışırsın. Biz bu yasla yaşamaya alışmayacağız. Yasımıza rağmen umut edeceğiz, gücümüzü toplayacağız, işkencelere rağmen yılmayan Sırrı Süreyya Önder’i örnek alacağız. Yeniden yeşillendireceğiz bu ülkeyi. Yeniden 23 Nisan’larda dünya çocukları ile el ele veren çocukların ülkesi yapacağız. Yeniden “misafirperver”, “çok kültürlü”, “güler yüzlü” bir ülke yapacağız. Gözleri ışıl ışıl, korkusuz, gülümseyerek “her şeyin çok güzel olacağına inandıran” gençlerin siyasete girdiği, temiz ve sorgulanabilir bir hukuk ülkesi, demokratik bir toplum yapacağız.

O gün gelince Gezi Parkı’nın ortasına bir Sırrı Süreyya Önder heykeli dikeceğiz. Sözümüz olsun mu birbirimize?

Hoşçakal Sırrı Ağabey. Hep sevgiyle anılacaksın. Berkin Elvan’a, ve sevdiğimiz herkese selam söyle.