La Casa De Papel gibi tüm dünyada sansasyon yaratan, sokaktaki protestolara ilham veren bir diziden sonra aynı heyecanı yaratmak mümkün mü? 19 Eylül’de gösterime giren Billionaires’ Bunker gösteriyor ki bu mümkün olabilir.
Madrid’de Vancouver Media’nın kurduğu “sığınak” binası (Bir set ortamı denemez, burada her şey gerçek) ve Netflix’in Avrupa’daki en büyük yerleşkesini ziyaretimiz sırasında Netflix İspanya, Portekiz ve Türkiye İçerikten Sorumlu Başkan Yardımcısı Diego Ávalos’un anlattığına göre; Billionaires’ Bunker dizisi, her ne kadar bugünün gündeminin bir parçası hissini verse de İspanya’nın en önemli senarist ve yapımcısı haline gelen Álex Pina ile dizi hakkında konuşmaya pandemi döneminde başlamışlar. III. Dünya Savaşı” nedeniyle bir sığınağa saklanan multi-milyonerlerin hikâyesi Billionaires’ Bunker. Ancak bu bir savaş ve zenginlik hikâyesi değil. “Her bölümde başka bir duygu ile yüzleşeceğiniz, tek bir janra bağlı kalmayan, izleyicinin her bölümde başka bir hikâye ve duygu ile karşılaşacağı bir dizi” diye anlattı Billionaires’ Bunker’ı bizzat Álex Pina’nın kendisi.
%20(1).jpg)


Bu set ziyaretinde öğrendiğim en önemli şey de burada gizliydi sanırım: Hisler. Netflix için Vancouver Media yani La Casa de Papel’i de yapan, Álex Pina ve Martínez Lobato’nun kurduğu yapım şirketi tarafından yapılan işlerin başarısının en önemli sırrı, hislere verilen önem ve izleyicinin izlerken ne göreceğinden çok ne hissedeceğine odaklanan bir anlayış. Tıpkı La Casa de Papel’de Berlin’i ya da profesörü, klasik stil, direkt karşıdan bakan bir kamera ile değil de aşağıdan kadrajlayarak izleyicide bu kişilerle ilgili çekimser bir duygu yaratılması gibi. İspanya ve Portekiz Netflix’in Prodüksiyon Başkanı Victor Marti bunu şöyle özetledi: “Biz yeni bir dramatik bir dil yaratıyoruz burada. İspanyol sineması ve dizileri Amerikan sineması le yarışmıyor. Hatta tam tersine, mümkün olduğunca Amerikan sinemasından uzak durup tamamen kendi dilimizi oluşturduk.” “Vancouver Media buraya sinemanın yaratıcılığını, Netflix ise teknolojiyi getiriyor” diyerek devam ettiği sözleri, bir dizide ilk kez kullanılan yeni teknolojilerin Billionaires’ Bunker’da yer alması ile somutlaşıyor. (Bu teknolojinin detaylarını merak ederseniz, aynı set ziyaretine ait T24’teki bu yazımı okuyabilirsiniz)
Gerçek bir yeni nesil mucit diyebileceğimiz, süper enerjik ve işine aşırı derecede tutku duyduğu belli olan Vancouver Media’nın eş yapımcısı ve görsel tasarımcısı Migue Amoedo, dizinin görsel zenginliğinin sadece sektörde yeni bir çığır açan dinamik LED ekran teknolojisi ve Netflix’in sağladığı yepyeni Open VPCal altyapısı olmadığını söylüyor. “Bu teknolojiye herkes erişebilir. Önemli olan, eski usul yöntemleri de bilmek ve teknoloji ile kablosuz yöntemleri bir arada kullanabilmek.” Gördüğünüz tüm o patlamalar, bulutlar arasındaki binalar, kaza sahneleri, gün batımları… Hepsi Migue’nin tam da söylediği gibi, aşırı basit bir aleti/yöntemi, hiper teknolojik bir sistemle birlikte kullanmasının ürünü.




Netflix İspanya, Portekiz ve Türkiye İçerikten Sorumlu Başkan Yardımcısı Diego Ávalos’un sözleri ise bir gün boyunca set ziyaretinde defterime sürekli yazdığım notu onaylıyor: “Bu diziyi yaparken en önemli şey hislerdi. İzleyici ne hissedecek?” Burada devreye Vancouver Media sanat yönetiminin başında olan Abdón Alcañiz giriyor: “Klostrofobik bir duygusu olmalıydı sığınağın ama aynı zamanda ‘Tamam burada yıllarımı geçirebilirim’ rahatlığı da vermeliydi. O yüzden amber turuncu ve mavi tonları, yuvarlak hatlar, minimal ama Bauhaus çizgilerde dolaştık. Hem korkunç bir savaşta olduğumuz düşünülmeli hem de yerin 300 metre altında olduğumuzu unutturacak turuncular… Elbette oyuncuların ne hissedeceği de önemli. 8 saat boyunca daracık bir kostümün içinde olacaklar ve rahat hissetmelilerdi… O nedenle kostümlerin kumaşları defalarca gitti-geldi, denendi, yeniden denendi…” Diego Ávalos devam ediyor: “Bir de şu var ki bize başta hep sinopsis geldi. Gördüğünüz her şeyi önce sinopsise göre yarattık. Sonra senaryoya bakınca ‘bunun bizim anladığımızla alakası yok’ diyerek yeniden başladığımız oldu…”
Belli ki Álex Pina ve Martínez Lobato ile çalışmak böyle bir şey. Hep son dakika yeni bir sürpriz demek. Ama bunun çok da kötü bir durum yaratmadığı da aşikar çünkü ekipte tanıştığımız 8-9 kişinin tamamı aşırı derecede mutlu, işe hakim, heyecanlı ve tamamı 15-17-25 senedir bu ekiple çalışıyor. Yani belli ki sadece seyircinin ve oyuncuların değil; çalışma ortamındaki hisler de önemli burada. Ki zaten Pina’nın Dieoga’ya mikrofonu uzatırken duyduğu güveni anlamak için psikolog olmaya gerek yok. Ya da Migue ve Marti’nin nasıl eğlendiğini anlamak için…
PRÖMİYER GECESİNDEN GÖRÜNTÜLER










DENEYİMİN PERDE ARKASI
Bugüne kadar çok fazla ülkede, farklı yapımların prömiyerine katılmış biri olarak, Billionaires’ Bunker prömiyerini her zaman ayrı bir yerde tutacağımı itiraf etmem gerekli. Tam da büyük bir futbol maçı gününe denk gelen prömiyer akşamında otelden sokağa çıktığım anda beni karşılayan kalabalık ve polislere inat oldukça sakin ve güler yüzlü olan PR ekibi tarafından Avrupa’nın farklı şehirlerinden gelen 13 gazeteci, o güne kadar açıklanmayan “gizli bir noktaya” götürüldük. Bu, sığınağa gidecek araçlarımıza binmeden önceki buluşma noktasıydı. Yerli influencerlar, oyuncuların aileleri, misafirler, herkes yerdeki bir kişilik sarı yuvarlaklar içinde sıraya girip beklemek zorundaydı otobüsü. Bu bekleyiş sırasına girebilmek için önce tıpkı dizide sığınağa girerken yapılan el taramasını geçtik. Ardından bir teste tabi tutulduk: 10 farklı malzemeden 5’ini seçip öncelik sırasına göre sıralamamız istendi. Alet kutusu, ilk yardım çantası, tuvalet kağıdı, sargı bezi, vibratör, prezervatif, kafa lambası, çakı ve içecekten oluşan listeden kendi seçimimi yaptım ve bu seçimlere göre gruplara ayrılacağımızı öğrendim. Ben seçimlerime göre, “Explorer” yani araştırmacı grubundaydım. Tabii ki şaşırmadım.
Farklı otobüslerle sığınağa ulaştık. Her otobüs farklı rota izledi. Ardından dizideki 300 metrelik asansörü andıran bir asansöre alındık. Asansör aşağı doğru inerken sallanmaya başladı ve dışardan patlama sesleri geldi… Ben yani “araştırmacı” önce herkesin yüzüne bakıp işin gerçek mi planın parçası mı olduğunu anlamaya çalıştım ama Netflix İspanya PR ekibinin bakışlarıma gülmeleri ile rahatladım. Ardından tüm sığınağı dolduran oldukça şık kalabalığa karıştık, müzik eşliğinde. Dizide göreceğiniz tüm odalarda başka bir eğlence vardı. Ekipten ayrılıp kendi kendime odaları geziyordum ki bir anda ışıklar yanıp sönmeye, dumanlar çıkmaya, görevliler sağa sola doğru koşmaya ve İspanyolca bir anons yapılmaya başlandı. Ortamda İspanyolca anlamayan tek kişiydim! İspanyolca için Duolingo baykuşunun kaprislerine katlanmadığıma ilk kez üzüldüm. Neyse ki tüm kalabalık aynı yöne gidiyordu ki onları takip edebildim.

Kalabalığın vardığı yer tahmin ettiğim gibi bir izleme salonuna çıktı. Sığınağın sineması. İzleyici sandalyelerinin en önünde adımı görünce endişe sardı beni: Ya diziyi altyazısız izlersek? Tabii ki Netflix ekibi çoktan hazırlıklıydı ve her şey alt yazılıydı.
Dizi, dünyaya 3 çok yetenekli ve çekici oyuncuyu sunuyor: *Dikkat: aşık olmaya hazır olun arkadaşlar*
- İspanyol dizilerine hakim olanların zaten tanıdığı Alícia Falcó, Álex Villazán ve gerçek bir yeni keşif olan Pau Simon! (Şimdiden kendisinin posterlerini dağıtsalar iyi olur…)



Özel gösterim bitip herkes ayakta ekibi alkışlarken, başrol oyuncusu olan Pau Simon ağlıyordu. Álex Pina da oyuncuları alkışlıyor ve herkes birbirine sarılıp tebrik ediyordu. Hali hazırda şöhretli ve tecrübeli İspanyol oyuncuların gençlerin gözyaşını silip, öne doğru ittikleri o an yeniden kabul etmem gerekti: Bu işin sırrı duyguları anlamakta ve birbirinin duygularına saygı duymakta yatıyor. Muchas Gracias Espana!
DİZİ HAKKINDA
“Billionaires’ Bunker”, sahneye çıkar çıkmaz sahici sorular soran bir dizi. Görselliğiyle büyülerken, kulaklarınıza fısıltıyla ulaşan sorular “güç nedir”, “ahlak nedir”, “adalet nasıl gerçekleşir”, “gerçeklik ne zaman yalanla karışır”, “güç dağılımı parayla mı olur” gibi… Artık dünyanın yeni protesto yöntemleri bulması gereken bir çağda, ekonomik boykotu bir hayat biçimi olarak benimsediğimiz ülkemizde Billionaires’ Bunker yine bizi çok çok çok etkileyecek, tam da Vancouver Media ekibinin istediği gibi hislerimizle oynayacak bir hikayeler bütünü. Sadece kapitalizmi, zenginliği, adaleti değil aynı zamanda ailesel ilişkileri ve insan olmayı da sorgulatıyor.