Yeni parçanız “Yesterday”, narin bir sızı gibi nostaljik, sade ve içten. Bu şarkıyla nasıl bir hikâye anlatmak istediniz? Belirli bir olay ya da anı mı tetikledi bu duyguyu?
"Yesterday", birine ya da bir şeye duyduğumuz güvenin kırıldığı, yalnızlıkla ve kalp kırıklığıyla baş başa kaldığımız o yerden doğdu. Hayatın bir noktasında, hepimizin değer verdiği şeyleri kaybetmeye mahkûm olduğumuzu fark ettiğimiz o yansıtıcı ve pişmanlık dolu hâli anlatıyor. Sevdiğimiz insanlarla geçirdiğimiz zamanın kıymetini bilmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Birine yakın olmak her şey demek, ama ne kadar yakınsanız, o kişi hayatınızdan koparıldığında o kadar acı veriyor. Şarkının sound’u bir yandan teselli edici ve tatlı, ama aynı zamanda boşluklu ve özlem dolu bir hâl taşırken hafifçe eksik kalan bir armoni gibi havada asılı duruyor.
Pek çok şarkınız, geçmişle ya da kendi benliğinizin farklı suretleriyle yapılmış fısıltılı bir konuşma gibi hissettiriyor. Ortaya koyduğunuz şeyler ne kadar kişisel, ne kadarı çevrenizden etkileniyor?
Kim olduğumuzla, çevremizde olan biten arasındaki çizgi çoğu zaman bulanık. Bizim müziğimiz de tam o aralıkta yaşıyor. Ürettiklerimizin çoğu içsel, kişisel bir yerden geliyor. Ama aynı zamanda sürekli dış dünyayla da şekilleniyoruz. Yürüdüğümüz şehirler, birlikte çalıştığımız insanların hikâyeleri, gece geç saatte izlediğimiz filmler... Hepsi müziğimize sızıyor.
Günümüzde müzik endüstrisi hızlı, gürültülü ve algoritmalarla yönetilen bir yapıya dönüşmüş durumda. Oysa sizin müziğiniz yavaşlığı, derinliği ve nüansı önemsiyor. Bu hız çağında kendinizi rahatsız hissediyor musunuz? Yoksa müziğiniz bir tür sessiz direniş mi sizin için?
Biz kesinlikle bilerek yavaş hareket ediyoruz. Müziğimizi kasıtlı bir şekilde zamana yayarak yayımlıyoruz. Her şeyin anında tüketildiği bir dünyada, yavaşlamak başlı başına radikal bir tavır. Bizim şarkılarımız da kliplerimiz de anlık tatmin için tasarlanmadı. Şarkılarımız, gecenin sessizliğinde kulaklıkla dinlenmek, yalnız yürüyüşlerde eşlik etmek için varlar. Endüstri, çoğu zaman sesi yüksek olanı ödüllendiriyor ama bizce asıl güç, ölçülülükte saklı. Eğer müziğimiz bir direniş olarak algılanıyorsa, bu sadece yakınlık kurma ısrarımızdandır. Biz bağırmak için burada değiliz; size daha da yaklaşmak için buradayız.

Dinleyiciler çoğu zaman kendi hikâyelerini şarkılarınıza yansıtıyor. Ama “Yesterday”i dinleyen birinin aklında kalmasını istediğiniz tek bir imge, duygu ya da düşünce olsaydı, bu ne olurdu?
Dinleyicinin bir süre durmasına, durmanın da kabul edilebilir bir şey olduğunu hissetmesine vesile olmasını isteriz. Özlemin, kaybın içinde oturmak ve o sızının içinde yalnız olmadığını bilmek... Bazen iyileşmek, aydınlık bir hâl değildir—bazen gölgede bir süre kalmak ve oradan bir şeyler öğrenmek gerekir.
İstanbul’a yeniden geliyorsunuz. Burası ülkeler, tarih ve çelişkiler arasında sıkışmış bir şehir. Müziklerinizi böyle bir yere taşımak sizin için ne ifade ediyor?
İstanbul’daki insanlar bizim için adeta bir rüya gibi. 18 Haziran’da Zorlu’da tekrar sahne alacak olmaktan büyük onur duyuyoruz. Geçen yıl Türkiye’deki dinleyicilerle derin bir bağ kurduk ve hatta yönetmen Can Özen’le iş birliği yapma fırsatı bulduk. İlk uluslararası video klibimizi İstanbul’da çektik; klipte, iki queer âşığın kapalı kapılar ardındaki yakın anlarına tanıklık ediyorsunuz. Dünyanın birçok yerinde queer aşklar hâlâ utançla karşılanıyor. Biz bu fırsatı, insanın kimi seveceğini seçme hakkını desteklemek için değerlendirmek istedik.
Peki breathe. için sırada ne var? Üzerinde çalıştığınız yeni projeler, sesler var mı?
İlk albümümüz For Your Darkest Days’in dünyasına adım atmış durumdayız. Bu, şimdiye kadar ortaya koyduğumuz en çırılçıplak çalışma. Yavaş yavaş yanan, sinematik ve duygusal olarak son derece çıplak. Bu, bizim için sadece bir başlangıç. Etrafında bir dünya kuruyoruz: yeni klipler, içine çekici sahne şovları, dünya çapında hayranlık duyduğumuz sanatçılarla iş birlikleri... Bu albüm, insanların gerçek bir şeye ihtiyaç duyduklarında geri dönecekleri bir yer gibi hissettirsin istiyoruz.