Published in  
Güzel Rastlantılar
 on  
December 19, 2025

Yaşlanmayı okumak, deneyimle yazmak

Tarih
19/12/25

Yaşlanmayı okumak, deneyimle yazmak

Fotoğaflar: Duygu Yasa
Tarih
19/12/25

Yaşlanmayı okumak, deneyimle yazmak

Fotoğaflar: Duygu Yasa

Yaşlanmak üzerine düşünmeye başlamamın üzerinden sanıyorum en az üç yıl geçti. Teknik olarak, düşüncelerim bile yaşlanmaya başladı. Fakat burada asıl ortaya çıkan soru şu: Yaşlanmaya nasıl yaklaşıyoruz? Yavaşlayan, eskiyen, çürüyen bir şey olarak mı? Yoksa her türlü deneyimle zenginleşen bir süreç olarak mı?

Kişisel motivasyonum, öncesinde düşüncesinden bile çekinerek ve mesafeyle yaklaştığım bu konunun, geçmişte yaşadıklarıma bakarak anlamaya çalıştığımda beni nasıl zenginleştirdiğini görmek oldu. Bu nedenle bu süreci daha derinlikli ve daha cesur bir şekilde araştırmaya devam ediyorum. Araştırmamı da olabildiğince kişiye tutunarak, dokunarak, değerek sürdürüyorum.

Bu doğrultuda, ilkini 2025 Mayıs ayında Delfina Foundation’daki misafirlik süremde gerçekleştirdiğim kitap kulübünün ikincisini, Consciously Curated işbirliğiyle, 18. İstanbul Bienali paralel etkinlikleri kapsamında, Üsküdar Selimiye’de müdavimi olduğum Kendisibir mekan’da düzenledik.

Kitap kulübünün ilk çıktısını; yaşamsal ve sanatsal pratiğimle nasıl iç içe geçtiğini ve araştırma sürecimi kapsamlı biçimde anlattığım yazımın İngilizcesini Delfina Foundation’ın web sitesinde, Türkçesini ise Art Unlimited dergisinin Eylül–Ekim 2025 sayısında okuyabilirsiniz.

Yaş bilimci Suresh RattanYaşlanmak doğumla başlar” diyor. Bunu okumak bile doğduğum anla aramdaki uzaklığı düşündürmüştü. Çocukluk, ergenlik, gençlik… Bir yaş bilimcinin gözünden bakıldığında süreç çok teknik bir biçimde açıklanıyor; fakat toplumsal tarafı üzerine düşünmeye başladıkça boyut değişiyor, en azından benim için öyle oldu.

Her bir yaş aralığı, türümüzün ortaya çıkardığı topluluklar üzerinden çerçeveleniyor. Bu çerçeveye göre sınırlar çiziliyor; çerçeve dışına çıkanlar sistem tarafından hizaya sokuluyor. Sistemi küçükten büyüğe doğru dilediğiniz gibi kurgulayabilirsiniz: aile, mahalle, şehir, ülke / devlet politikası, coğrafya… Liste uzayıp gidiyor. Dünya üzerinde geçirdiğin süre arttıkça hata yapma sorumluluğun da artıyor. Bu “hata” bazen sadece beslenme biçimin, bazen giyim tarzın oluyor. Biri bir bakıma yine teknik bir mesele, diğeri ise toplumun belirlediği normlarla şekilleniyor.

Sonuç olarak yaşlanma nedir? Sadece biyolojik bir süreç değil; zamanla birlikte bedenin, zihnin, duyguların ve toplumsal konumun dönüşmesidir. Yani yukarıda anlattıklarımın kişisel tecrübemden süzülmüş tek cümlelik bir karşılığı.

Bu noktada bir sanatçı olarak sorumluluğum, bu süreci olabildiğince anlamlı bir şekilde görünür kılmak, belgelemek, soru sormak, paylaşmak ve kamusallaştırmak. Kitap kulübüm ise yaşlanmaya dair farklı sesleri ve deneyimleri duymam için bana güçlü bir zemin sağlıyor.

Bu yazı, ikinci buluşmadan geriye kalanlara dair okuma önerilerini bir araya getiriyor. Sürecin bir “sonucu” olmayacak; fakat türümüzün yaşlanmaya verdiği reaksiyonları, hafızanın nasıl örüldüğünü, geride kalan yaşlarımızla olan ilişkimizi anlamak ya da görmek için bir okuma listesi ortaya koyacak.

Nancy Huston – Ağır Ölüm
Alıntıyı paylaşan: Sena İmer
Sean’ın yaşlılığı bir kılık değiştirme olarak görmesine dair bu satır, yaşlanmanın hem maskelenen hem de açığa çıkan yönlerini düşündürüyor: “Yaşlılık kılık değiştirmeye benzer, diye düşünüyor Sean. En sonunda insanların gülmekten katılarak maskelerini çıkaracaklarını ve altındaki genç yüzlerini gösterivereceklerini sanırız.” Yaşlanmanın yüzeyde bir değişim gibi görünse de özünde zamanla kurulan karmaşık bir ilişki olduğunu hatırlatıyor.

Ursula K. Le Guin – Kadınlar Rüyalar Ejderhalar
Alıntıyı paylaşan: Sedef İlgiç

Le Guin’in yaşlı bir kadını “insanlığı temsil edecek kişi” olarak seçmesi, yaşlanmayı bir eksilme değil, deneyimin yoğunlaştığı bir bilgelik alanı olarak gösteriyor: “İnsanlığı ancak, temel özelliği Değişim olan yaşamın tüm hâllerinden geçmiş birinin temsil edebileceğini anlatmak zordur… ‘Ben bir şey yapmadım ki!’ der o kadın. Ama biliriz: Onun gittiği yerlere bilimadamları da, şamanlar da gidemez.”

Abdülhak Şinasi Hisar – Fahim Bey ve Biz
Alıntıyı paylaşan: Seray Şahinler
Hisar’ın zamanın hızlanışına ve insanın yaş aldıkça daralan vakit duygusuna dair gözlemi, yaşlanmanın hem bireysel hem de toplumsal bir deneyim olduğunu vurguluyor:
“Eyvah! Zamanlar ne kadar çabuk geçiyor! Süratleri gittikçe artıyor, insanın yaşı ilerledikçe zamanı darlaşıyor. İşi ve parası çoğaldıkça zamanı azalıyor! … Eskiden hep nazla geçen mevsimler artık birer kasırga hızıyla savruluyor. Artık seneler aylar gibi, haftalar günler gibi, saatler dakikalar gibi geçiyor! Zaman bir acele hastalığına tutulmuş gibi bizi iterek kovalar gibi koşuyor… En eski, en sevgili ölülerimiz dirilseler ve yanımıza gelseler belki onlarla buluşmaya ve uğraşmaya bile vaktimiz olmayacak!”

Miranda July – Hiç Kimse Buraya Senin Kadar Ait Değil
Alıntıyı paylaşan: Nazlı Cem
Nazlı’nın seçtiği bu bölümde July, ortak acının kurduğu beklenmedik yakınlığı, iki bedenin ve iki geçmişin birbirine temas edişinden doğan kırılgan bir alanı tarif ediyor. Kot fermuarlarının birbirine değdiği, kokuların ve hatıraların karıştığı o sahne, yaşlanmayı yalnızca zamanla değil, taşınan duyguların katmanlarıyla da ilişkilendiren bir anlatıya dönüşüyor:

“...Theresa ağlamaya başladı. Pat patlamayı kesip ona sarıldım, o da bana sarıldı… Birbirimizin ölmüş gibi görünen, ama aslında ölmemiş olan, biraz suyla hayata dönen üzüntülerimizi arayarak... Arayışımızı bir fener gibi önümüzde tuttuk… Her zaman kaçmak, her zaman dönmeyi istemek… Geniş bir yelpazeye yayılmış bu kadar çok neden vardı ağlamak için.”

Belma Fırat – Benden Bana / Mektup No: 32
Alıntıyı paylaşan: Belma Fırat
Belma Fırat’ın kendi metninden paylaştığı bu satırlar, varoluş, zaman ve kendini yazma eylemini yaşlanma deneyimiyle iç içe geçiriyor:
“Geleceğe yazacak yaşı geçtim. Geçmişime yazsam altında kalırım. Kal: Kal-dım ile Kal-acağım arasındaki tekinsiz salınım… Ân’da geleceği devralacak olan ise hassas bir işçi. Devr-almak. Devr, devir, döngü. Zamanda kendini varetmenin döngüsü…”

Joan Didion – O Yılın Büyüsü
Alıntıyı paylaşan: Aslıhan Kaya
Didion’un kayıp, ölüm, işaretler ve gündeliğin içinde beliren alametlere dair düşünceleri, yaşlanmanın beklenmeyen kırılganlıklarını görünür kılıyor:
“Yaşam hızla değişir. Yaşamın değişmesi an meselesidir… Hayatta kalanlar dönüp ölümle yüz yüze geldikleri ana ve öncesine baktıklarında aslında ölümün gelmekte olduğuna dair bazı alametler olduğunu fark eder… Telesekreterimdeki mesajı John okumuştu. Hâlâ değiştirmedim… Şimdi yeniden bir telesekreter mesajı kaydedilmesi gerekse bunu mecburen ben yapacağım ve sanırım onun sesinin silinmesinden büyük suçluluk duyacağım…”

Susan Sontag – Yeniden Doğan: Günlükler ve Defterler 1947–1963
Alıntıyı paylaşan: Rumeysa Boz
Sontag, yaşlanma kaygısını bir tür zaman muhasebesi olarak tanımlıyor:
“Yaşlanma korkusu, kişinin şu anda istediği hayatı yaşamadığını fark etmesinden kaynaklanır. Şimdiki zamanın kötüye kullanıldığı duygusuna eşdeğerdir.”

Virginia Woolf – Varolma Anları
Alıntıyı paylaşan: Neslihan Başer
Kaybın zamansız geri dönüşlerini ve hafızanın kendini çağırma biçimlerini incelikle açığa çıkarıyor:
“Ölenler unutulur denir; aslında hayatın büyük kısmının, hangimiz için olursa olsun pek az önemi olduğu söylenmelidir. Ancak ara sıra… annem karşımda; güzel, etkileyici, alıştığım konuşması ve gülüşüyle; yaşayan herkesten daha yakın…”

Annie Ernaux – Bir Kadın
Alıntıyı paylaşan: İpek Ulusoy Akgül
Ernaux ile yollarım işlerimi üretme/düşünme aşamasında çok kesişiyor, daha önce utanç kavramı üzerinde buluşmuştuk şimdi ise yaşlılığa uzandık. Yazar annesinin yaşlanmasıyla birlikte dönüşen emeğini, rolünü ve alanını hassas bir açıklıkla kayda geçiriyor:
“Ellerimle iş görmeme eskisi gibi itiraz ediyor, ona yardım etmeme karşı çıkıyordu: ‘Bırak şunu, yapacak daha önemli işlerin var senin.’ … Kabul gördüğü, yararlı olduğunu bildiği tek alanı paylaşmak istemiyordu.”

Zeynep Oktay – Birlerken

Alıntıyı paylaşan: Zeynep Oktay

Oktay’ın dizeleri ve alıntısı kendi kitabından, büyümenin, kadınlığın, kaybın ve hatırlamanın iç içe geçtiği bir yerde;

 “Öğrendim üzgün olmayı yaşlandıkça…

Çalınan barbilerime, cevaplayamadığım mektuplara, yağmurda bez ayakkabılarıma tutunmamayı.

Ama seni kabullenmek çok zor.

Kolonyan ve dudaklarında adım; yer kaplıyorsun ömrümde.

Çok uzak şimdi ilk kasetlerim, beyaz dantelli çoraplarım

ve artık utanmadığım tüm kadınlıklar.

Yerine yenisini koydum her birinin

ama ezildiler kibrim karşısında—iddialı bir statü malum:

Orospu profesör.”

Metnimi ve notlarımı toparlamak üzereyken, bu ikinci kitap kulübünde alıntıların, hikâyelerin ve deneyimlerin bir şekilde ölümün etrafında dolandığını fark ediyorum. Benim için sanat, bu hüzünlü anlardan çıkış yolunu çoğu zaman biraz olsun açan; ağırlığı paylaşmama izin veren bir alan oluyor. Bu buluşmada da seçilen yazarların bazıları hayranı olduğum kadınlar Ernaux, Woolf, Sontag ve Le Guin’di, dünyayı ve yaşamı izleme biçimleri, sanki sırtımızdaki yükleri hafifletti… 

Yaşlılık üzerine yaptığım araştırmaların, karşılaşmaların ve biriken düşüncelerin içinde tüm bu kitapların üst üste eklenerek sürecin en sağlam kolonlarından birini oluşturacağına inanıyorum. Çünkü her kulüpte, okuyucunun kendi tarihinden seçip getirdiği kitap, biricik yaşamsal deneyimlerimizden süzülüp, özenle seçilmiş alıntılarla not düşülüyor. 

Hırsla örülmüş düzenlere, bizi kendi ideallerine çekmeye çalışan her bakışa ve söze; gelir adaletsizliğine, eşitsizliğe ve alınmayan önlemlere rağmen… Her yaşı mümkün olan en verimli şekilde yaşayabilmek ve bu külüplerden birinde yolumuzun kesişmesi dileğiyle.

*Huo Rf'ye bizi daha fazla düşünmeye, anlamaya, sorgulamaya ve anlatmaya teşvik ettiği için teşekkür ediyoruz.